Monday, September 29, 2008

Haftanın Maçları #17

AC Milan 1 - 0 Inter Milan
Sampdoria 0 - 0 Juventus
Everton 0 - 2 Liverpool
Espanyol 1 - 2 Barcelona
Atletico Madrid 0 - 1 Sevilla
Benfica 2 - 0 Sporting Lisbon

Sunday, September 28, 2008

Deve Cüce Gece Gündüz

Portsmouth sahasında Tottenham'ı 2-0 mağlup ederken, golleri Jermain Defoe ve Peter Crouch attı. İkili, karşılaşma sonrası canlı yayında soruları yanıtlarken oldukça ilginç bir kare oluşturmuşlar. Bu arada Tottenham bugünkü yenilgi ile birlikte 6. maçında da üç puanla tanışamamış oldu. Sadece iki puanları var ve ligin dibindeler.

Singapore Grand Prix 2008

Felipe Massa
Ferrari

Tavsiye

Arsenal 17 ay sonra Emirates stadında ilk maçını kaybetti. Hull City 1-0 geriden gelerek deplasmandan üç puanı çıkardı. Konuk ekip beraberlik golü 62. dakikada Geovanni'den geldi. Harika bir gol. Blog satırlarında çok sık olmasa bile güzel golleri es geçmemeye gayret ediyorum. Yine bir tavsiye bu satırların sahibinden. Yakalayan, denk gelen kaçırmasın bu golü izlesin...

Thursday, September 25, 2008

CSI: Barton

Mayıs 2007'de Manchester City forması giyen Joey Barton, bir antreman sırasında takım arkadaşı(!) Ousmane Dabo'yu dövmüştü. Yüzü gözü şişen Fransız'ın retinası ciddi zarar görmüştü. Barton, bu suçtan dolayı geride bıraktığımız Temmuz ayında, 6 ay hapis ve 200 saat zorunlu kamu hizmeti cezalarına çarptırılmış, ayrıca Dabo'ya 3000 pound tazminat ödemesine karar verilmişti. Mahkeme bu kararlarını açıklarken, Barton 2007 Aralık ayında karıştığı bir kavga nedeniyle zaten demir parmaklıkların arkasındaydı. Liverpool'da 16 yaşındaki bir genci yumruklamaktan Manchester kentinde bulunan Strangeways hapishanesinde 74 gün tutuklu bulunan Barton, 28 Temmuz'da tahliye edildi. İkinci sezonuna girdiği Newcastle United'la tekrar idmanlara başladı. Bu sezon ilk kez Arsenal maçında forma giydi. Şimdilik ilk ve son oldu diyebiliriz. Çünkü FA, Dabo ile yaşadığı münasebetten dolayı Joey Barton'a, 25 Ekim'e kadar resmi maçlardan men ve 25.000 pound para cezası verdi. Tüm bu sicil kaydı niye bu satırları işgal etti? Çünkü entrynin resmini görünce Barton'ı çiftliğinde stres atıyor sanmayın diye... Orası İngiltere'nin en kuzeyinde yer alan Northumberland'ın Prudhoe kasabası... Barton diğer suçlularla beraber ortalığı temizliyor. Haftada iki gün, toplam sekiz saat... Görev yerine 50.000 poundluk jeepi ve bodyguardı ile geliyor.

Wednesday, September 24, 2008

Minik Kuş


Takip edenler sezon başında oluşturulan kadroya bakınca Storm'un yeni bir şampiyonluktan uzak olmadığını düşünmüşlerdir herhalde. En azından ben öyle düşünmüştüm. Yolanda Griffith, Swin Cash, Sheryl Swoopes, yanında da zaten elde olan Sue Bird ile Lauren Jackson. Celtics'in big three'si gibi bi etkiye denk düşer desem abartmış olmam.

Ne var ki son maça kalan seride Sparks'a elenmekten kurtulamamışlar hem de Key Arena'da. Bakıyoruz, LJ son maçını 12 Temmuz'da oynamış hem de kazanılan bir Sparks maçında. Sonrasında sakatlık, ameliyat vs. Büyük talihsizlik. Geçen senenin MVP'si de olan Jackson'ın yokluğunun nasıl bir etkisi olduğunu Connecticut Sun koçu Mike Thibault şöyle anlatmış mesela Seattle Times'a verdiği bir demeçte; "If it were to have happened earlier in the year, maybe you could make some adjustments, but at this stage of the season, you're losing arguably one of the three best players in the league".

Elde kalan kadronun tecrübesi büyük elbette ama bir Stockton to Malone gibi Bird to Jackson olamayınca bir yerde yetersizlik baş göstermiş olmalı Storm'da da. Rakip LA Sparks gibi dişli olunca da 3 maç üzerinden oynanan seride dirençleri bir yerde kırıldı belki. Erkek/Kadın farketmez 3 maçlık playoff serisi olmaz zaten, çok adil gelmiyor bana.

1 numarada oynayan oyuncuları her zaman ayrı bir sevdiğimden Bird'de WNBA'deki en beğendiğim isim. Yine en çok onun adına üzüldüm, yeni bir şampiyonluk için en az bir sene daha beklemesi gerek. Storm yanılmıyorsam şampiyon oldukları senenin ertesinde Bird için "Larry Who, We Got Sue" gibi güzel bir t-shirt hazırlamıştı(Inside Joke tripleri, anlayanlar anlamayanlara anlatsın). Alıcaktım, unuttum, şimdi baktım yok, keşke alsaymışım.

Gelişmeleri yazarız ama kalan takımlardan San Antonio - Detroit Final oynar, şampiyon bir sene aradan sonra yine Detroit olur diyorum ben. Deanna Nolan finallere damgasını vurur, kenarda da pis pis sırıtan Bill Laimbeer'ı görürüz bol bol. Sevmiyorum kendisini.

Tuesday, September 23, 2008

schrute is the new kramer.


"ne zamandır yazmıyosun, yazmıyosun, yazmıyosun.." ne yazayım? herkes herşeyi yazıyo zaten. bi ton laf kalabalığı. hasta oluyorum internet başında iki saatten fazla geçirirsem. dün sabaha karşı emmy'leri izledim onu yazayım elim alışsın bari.

öncelikle ödülü kaptıran rainn wilson'a tarkan'dan "ben ağlarım ikimizin yerine"yi gönderiyorum, o gönüllerin nu-kramer'ı olmuş çoktan, ödüle gerek yok. sonuna kadar schrute'çuyuz. bryan cranston en iyi drama-erkek'i aldı, sevindim. diagonal ailesi sever kendisini. seinfeld'de tim whatley olarak en şahane yan karakter ödülünü önceden kendisine vermiştik zaten(veyahut bkz. malcolm'un babası rolünde "nasıl nevrotik olunur 101").

ricky gervais iyiydi, jon stewart iyiydi. brooke shields gelmiş 45 yaşına, hala mavi göl kıvamında, beğendik kendisini. mavi göl demişken elizabeth diye bi hocamız vardı ufakken, mavi göl'ü izlemeyin demişti sınıfın ortasında. konu nasıl oraya geldi, fazla mı müstehcen buldu bizim için hatırlamıyorum/bilemiyorum, neyse sen böyle bi çıkış yaparsan her türlü ters teper tabii, bende ilk fırsatta izlemiştim filmi. zaten her ağzından salya akan pre-ergen genç bi iki bakmıştır o filme. geçiyoruz.

drama da en iyi yönetmen greg yaitenes seçildi ki kendisini tanımam, adını imdb den az evvel baktım, ki önemli olan House'un sezon finalinin ilk kısmını yönetmiş olması. hugh laurie ödül törenine dahi gelmemiş aday olmasına rağmen, şahanesin diyorum kendisine. bi de mary-louise parker'a şahanesin diyorum(bkz. "fetiş objesi olarak nevrotik ve ünlü kadın 101"). başka da bişi demiyorum, böyle lüzumsuz bi konu için fazla uzun bile oldu. unutmadan sevgili tom hanks, tırt filmlerin ifade özürlü oyuncusu olduğunun bi süredir farkındaydık ama yapımcı olarak sabahın köründe kibir-inside gövde gösterini de görünce üç dakika için kanalı değiştirmek zorunda kaldım. düzgün bi film çekene kadar;

Sunday, September 21, 2008

Haftanın Maçları #16

Sunderland 2 - 0 Middlesbrough
Chelsea 1 - 1 Manchester U.
Sampdoria 1 - 1 Chievo
Torino 1 - 3 Inter Milan
AC Milan 4 - 1 Lazio
Real Betis 0 - 0 Sevilla
Bayern Munich 2 - 5 Werder Bremen
Feyenoord 2 - 2 Ajax
AZ Alkmaar 1 - 0 PSV Eindhoven

Friday, September 19, 2008

Tarafız

Maç öncesi dört olur dedim, üç yiyeceğimizi düşünememişim. Daha doğrusu bu takımdan gol yemez bizim takım demişim. Öngörü zafiyeti. Felaket bir defans anlayışı, rezil bir savunma disiplini. Servet'in gol krizi gelmiş bu ara. Atsa da rahatlasa(k)... Baros üçler dedim, ikide kaldı. Maç boyu ekran başında "tüm toplar Kewell'a" kampansayı başlatmaya çalıştım. Ancak sesimi duyuramadım. Tomwood bile çoştu Liverpool'dan adamı Kewell uzak köşeye nişanlayınca topu. Bizden daha tarafmış gibi, Kewell'a eleştirenlere cevap olsun bu gol diye isyan etti. Devre arasına 5 dilim baklava yanında maraş usulü dondurmayla girdim. İncir tatlısını tercih etmedim. Tabağımdaki son fıstıklı baklavayı yeni yutmuştum ki yine gol yedik.. Sonra Baros sahne aldı. İkinci golde bizi gersede, kendisi için sevindik. Taze bir başlangıç. Kalan dakikalar ise malumunuz. Atılan, kaçırılan goller, yerine varmayan son paslar, anlamsız ortalar ve mösyö otorite bülent tulun... Torezege, Ilic'i özlediğini söylerken, beraber Lincoln'e sallarken +4 de maç 4-3 oldu. Yine sevindik. Anında tabelacı olduk. Skorbord ne diyorsa o... Tarafız biz. O evde ki yenilmezlik serimiz sürüyor; 5 games in a row... Ayrıca Volkan Yaman'ın gol sevinci gözlerden kaçmadı. Lincoln'ün boynuna vakum gücü meçhul uzun bir öpücük. İşte takım ruhu, işte takımdaşlık... UEFA'da adım başı maç varmış. Livescore'a girdim, liste bitmedi. Tüm favoriler kazanmış. Gecenin sürprizi Kalmar'dan gelmiş. Gerçi Feyenoord'un sezon başından itibaren aldığı sonuçlara bakılınca pekte sürpriz değil. Sampdoria beşledi. Cassano'nun dublesi var... Forza Raggazzi!...

Bize Ulaşmanın Alternatif Yolları

Nickelodeon İzle
by Google Search

Thursday, September 18, 2008

Champions League Review: Day #1

CFR Cluj ve golcüsü Arjantinli Culio. Anorthosis. Üç gol ve üç puanla nefeslenen Guardiola. Dört köşe Chelsea. Steven Gerrard'ın varlığı ve muhteşem golü. Ertem Şener fobisi. Şen ola Atletico şen ola..Golsüz E Grubu. Hatırladıkça adamı geren Steaua Bucuresti. Sahasında 2-1 öndeyken ıslıklanan Porto. Hulk balonu. Gallas ve 88. dakika. Del Piero'nun frikiği. Sağnak yağmur. Bulunduğu mekanda yağmuru hayretle karşılayan ama keyifle izleyen Tomwood... İlk yirmi dakikanın skorunu telefonda duyunca "eve gidince izleyecek bol malzeme olur" diyen yine Tomwood... Sahi bu blogda bir Tomwood vardı; N'oldu ona?...

Monday, September 15, 2008

Haftanın Maçları #15


Liverpool 2 - 1 Manchester United
Manchester City 1 - 3 Chelsea
Lazio 2 - 0 Sampdoria
Napoli 2 - 1 Fiorentina
Borussia Dortmund 3 - 3 Schalke
Bordeaux 1 - 1 Marseille

Sunday, September 14, 2008

Yenilsende Yensende

Lazio 2 - 0 Sampdoria
7'[1 - 0] M. Zárate
72'[2 - 0] G. Pandev

İngiltere'de bir semt: VEFA!...

Başkan'a, başkanın getirdiği futbol direktörüne, başkanın bira göbeğine, futbol direktörünün kararlarına karşı kendi krallarını geri istiyorlar. The Toon Army sokaklarda... Herkes King Kev'in yanında.

Friday, September 12, 2008

Duruş

Adını bilmiyoruz. Hiç sorma gereği de duymadım. Kendisine "dayı" diye hitap ediyoruz. Sürekli arabasını temizliyor. Çok ince çalışıyor. 62 model Chevrolet'si ile başlayan bu durumu bir hastalık olarak nitelendiriyor. Herkesin kendince hayata karşı bir duruşu vardır... Bizim dayının duruşu ise çok net; "yere paralel"...

Havaya Girmek

Üç gün önce, Andora maçı sonrası "N'olacak bizim halimiz!" diyorlardı, şimdi hedef dünya kupası...

Thursday, September 11, 2008

Çift Kaşarlı Tost


Reksan Reklam sundu... Bu spotun ardından merkez stüdyodaki spiker tura başlardı. Reklam arasında nerde aksiyon olduysa ilk durak o stat olurdu. İstanbul'da Orhan Ayan, İstanbul ve çevre illerinde Abidin Aydoğdu, Ankara 19 Mayıs Stadı'nda Tansu Polatkan, İzmir ve Ege Bölgesi'nde Murat Ünlü ve Anadolu'nun uzak statlarında her daim Necati Karakaya.. Başka bir şehirden gol ya da penaltı haberi gelirse mevcut bağlantı pat diye kesilir ve stüdyodan "mikrofonlarımız şimdi Kahramanmaraş'da..." cümlesi gelirdi. Bizi orda tabiki Necati Karakaya karşılardı. Tribünlerden gürültü geliyorsa ev sahibi lehine bir gol olduğunu hemen çakardık. Zaten o sırada üstadın sesi belirirdi. Necati Karakaya'nın kendine has bir üslubu vardı, kalın bir ses tonu ve durağan bir temposu... Karşı kapalı tribünlerin önündeki taç çizgisinin yaklaşık 4-5 metre önünden, hemen hemen rakip yarı alanın ortalarına yakın bir noktadan serbest vuruş kullanacak bir takım hep olurdu radyodaki maçlarda. Orta yuvarlığın kendi yarı sahasına bakan diliminin içerisinde yatan bir topçu da daima vardı. Tıpkı ceza sahası yan çizgisiyle ön çizgisinin birleştiği nokta gibi... Murat Ünlü'nün "dönüyor, vuruyor, auuuuut" üçlemesi meşhurdu. Birde bazen spiker sayısının azlığından, bazen teknik şartların yetersizliğinden, bazen maçın önemsizliğinden olsa gerek sadece skor bilgisinin geldiği maçlar olurdu. Stüdyodaki spiker verirdi bu maçın bilgisini...Ondan gelecek haberle takip ederdik o maçı. Dakika ve skor turu en meşhur aksiyondu. "Bu köşe vuruşunu da aktardıktan sonra sözü merkeze bırakacağım" diye söz verenlerde vardı... Mavi Murat 131'in içinde çıkılan pazar gezmelerinde en sevdiğim iki şeyden biriydi radyodan maç dinlemek. Diğeri ise çift kaşarlı tostum...

Wednesday, September 10, 2008

Türlü

yağmur...huzur...tedirginlik...
sıkıntı...belirsizlik...heyecan...
dublin...hayal...cenaze...toprak...
ağrı...isteksizlik...kaygı...
zaman...beklenti...sabır...
sabırsızlık...eksiklik...sorgulamak...
sormak...hak etmek...vicdan...
geçmiş...pişmanlık...gelecek...
ömür...kadın...galler...
umut...güç...şans...

Tuesday, September 9, 2008

Yorumsuz #2


“Sometimes I lie in the bed with my players. I go to the room of Corluka and Modric when I see they have a problem and I lie in bed with them and we talk for 10 minutes.You have to do it. Sometimes football managers think ‘If you do that you’re losing the distance and the authority’.
No, you’re gaining.”
Slaven Bilic

Alternatif Başlık: Bilicli Geceler

Monday, September 8, 2008

Püskül


Client: Gezegendeki son gemiye binip cek git...
Tifo: Doğrudur... Haklısınız..

Ahengle Dans Eden Saçlar

Mike Anstead, The Sun gazetesinde müthiş Top10 sıralamaları yapıyor. Bazen gündemden esinleniyor, bazen ise kafasına göre takılıyor. Bugün de kafasına göre takıldığı anlardan birine denk gelmiş. Newcastle United'ın bu sezon transfer ettiği Fabricio Coloccini'den yola çıkmış. Ajantinli'nin kıvır kıvır uzun saçları belli ki Mike Anstead'i germiş biraz. Premier Lig tarihinin en kötü 10 saç stilini sıralamış. Çok keyifli bir derleme olmuş. Ivan Campo(9), David Seaman(8), Taribo West(7), Djibril Cisse(6) , Abel Xavier (2) gibi isimler istikrarlı şekilde saç modellerinde uç noktaları tercih ettiğinden kendilerini gözümüzün önüne getirmekte zorlanmayız. Ama listenin diğer isimleri tamamen Mike Anstead'in hafızası ve yaratıcılığı üzerine kurulu. Listenin bir numarası 90'ların ortasında N.Forest forması giyen Jason Lee... Mike Anstead "belki saçı onu bir numara yapacak kadar kötü değil" diyerek girmiş yazıya. Ama ilginç bir noktaya dikkat çekmiş. Jason Lee, N.Forest forması giydiğinde saçları üzerine yazılan tezahürat kendisinden daha meşhur olmuş ve bu durum İngiliz editöre göre oyuncuyu bu kategoride liste başı yapmaya yetiyor.“He’s got a pineapple on his head” .... Liste'nin 10 numarası Souness zamanında bir dönem Galatasaray forması giyen Barry Venison. Joe Cole West Ham United yıllarında bir ara ilginç bir saç stili geliştirmiş. Bu haliyle listenin 5 numarası. Listede 3 numarayı, 90'ların sonunda giydiği West Ham formasıyla uyumlu bir saç rengi tercih eden Şilili Javier Margas alıyor. Ve benim 1 numaram, listenin ise 4 numarası David James.

Jason Lee

Barry Venison

Joe Cole

Javier Margas

David James

Sunday, September 7, 2008

Yağdır Mevlam Su

Bu bulutların reaksiyonu beklendi bütün yarış. Yağdı yağacak, şu kadar dakika kaldı derken son beş tura girildi. "Bu saatten sonra yağsada birşey olmaz" bilmişliği taslarken, kameraya yansıyan damlalar yetti yarışı karıştırmaya... Damalı bayrağa iki tur kala yaşananlar, durağan geçen pazar gününe heyecan kattı. Kısa çöpü Raikkonen çekti maalesef. Spa'nın duvarlarında bıraktı şampiyonluk ümitlerini. Esasında Raikkonen geçen yıl şampiyon olunca o bahtsızlığını yendi artık dedirtmişti. Yıllarca "Ofsayt Osman" durumu vardı benim gözümde Kimi'nin... "Yine mi atamadık? Yine mi ofsayt Hakim Bey?" çıkışını bekledim hep... Geçen yıl 17 puan geriden gelerek kazandığı şampiyonlukla şeytanın bacağını kırdı sanmıştım. Ama bu sene yine hortladı "ofsayt osman" ruhu. Ayrıca yarış sonrası basın toplantısında farkettim, Hamilton hasım bellemiş Finli pilotu. Akşam lastiklerini indirmeye çıkacağız mahalleden çocuklarla...Bir de Hiedfeld var... Finişe metreler kala 4 aracı geride bıraktı. Vay be dedirtti... O ne agresif sürüş, nasıl bir cesaret bu yağmurda... Meğer yönetmenin kazığıymış bize.. Alman pilot 2 tura kala yağmur lastiklerini takmış. Haberimiz yok.. Haliyle esip gürlemiş son tur... Bourdais'in podyum hayalleri ise başka yarışa kaldı... Haftaya Monza var.


EDIT:
Mahallenin çocuklarıyla lastiğini indirmemize gerek kalmadı. Hakemler Hamilton'un havasını aldılar. 25 saniye cezayı kestiler. Sırlama değişti. Massa 1., Nick Heidfeld ise 2. sıraya yükseldi.