Tuesday, December 30, 2008

Karşılarken

1 adet Don Tomas Cameroon Rothschild
ve
1 duble bol buzlu cardinal melone

Uğurlarken

2008= geri dönüş, yiğen, bol sıfırlı telefon faturaları, dört cenaze, bolca hastane ziyareti, ortalamanın üzerinde hastalık haberi, zatüre başlangıcı, alerjik tepkimeler, bir adet şampiyonluk, o şampiyonluğu getiren Fener galibiyeti, kendimi bolca masa üzerinde bulduğum bir Avrupa Şampiyonası, alışılmış bir kadıköy hüsranı, kariyerimi sorgulama safhaları, alınan riskler, 1,5 yılın üzerine gelen ihanet ve gzöümüze batan boynuzlar, gözyaşı, hayata paralel duruşuyla yıla damgasını vuran ileri derece obsesif dayı, bir ara salı olan sonra perşembelere kayan mekan buluşmaları (ritüel), Torezege'nin unutulmaz "i'll be back" yemeği, başkalarının hayatlarına kuşbakışı yorumlar, ömür uzatanlar, hayattan çalan top5'ler, devreden süper lotolar, brandon roy, ps3, dublin, rabit, cengiz özkarabekir, belo, otoriter yaklaşımlar, park yeri arama, , tahsilat makbuzları, banana republic, püskül, Sue Bird, yan flüt çalıp dans dersine giden ama telefonu hep meşgul çalan kız, damakta kalan tatlar, hancının kızı fotografçı rıza, avcılar, tuzla, metrobüs, cuma günleri, Sly ve yamağı, Japon minimal ve italyan yemekleri...

Sunday, December 28, 2008

Çök!

Cuma günü oynanan ve ilk yarısı ev sahibi takımın 4-0 üstünlüğü ile tamamlanan, Manchester City - Hull City karşılaşmasının devre arasından bir kare... Hull menajeri Phill Brown, ilk yarının son düdüğü çaldıktan sonra takımını soyunma odasına göndermeyerek, sahada oturtuyor.

Bu uygulamanın nedenini ise şöyle açıklamış Brown:

“We had around 4,000 fans who deserved some explanation for that first-half performance and it’s difficult to do that from the dressing room. People have arranged their Christmas and Boxing Day around this game and I felt they deserved an apology for that first-half show. ”

Thursday, December 25, 2008

Thursday's ritual

Neden söylediğimi? Nereden aklıma geldiğini ve niye bu çağrışıma sebep olduğumu üzerinden saatler geçmesine rağmen çözemedim... Sadece bir anda Gary McAllister'ı kovmuşlar dedim. "Kewell sonrası Leeds beni ilgilendirmiyor" dedi. Sonra "Karısı kanserdi onun. N'oldu?" diye sordu. Herhangi bir malumatımın olmadığını vurguladım. Esasında konuyu orada kesip atabilirdim. Ben ne topçuydu ama ya diye devam ettirdim. Galiba biri beni dürtmüştü.Sanırım şeytandı.. ve bir anda parladı: "McAllister formam vardı. Sana vermiştim. Sağlamsa alayım artık." dedi. Yıllar sonra hatırladı. Kara bulut gibi çöktü üzerime...

Final maçı için Kopenhag'a giderken çanta yapıyordum. İki gece kalmalı, maç ertesi, sabah saatlerinde İstanbul'a dönmek üzere bir programdı bizimkisi. Götürülecekler arasına Tomwood'un McAllister formasını da katmak istemiştim. Denklem karışık ama o an için tatmin ediciydi. Leedsliler'in Kopenhag'da olması bekleniyordu. İlk gün akşama kadar, Leeds'den Coventry'e geçen McAllister formamla caddelerde boy gösterip, denk gelirsem bir iki Leedsli'ye mesaj veririm tribindeydim. Şu an yazarken bir kez daha saçma gelen bu düşünce, uçaktada anlamsız ve basit geldiği için, 2 gece 3 gün boyunca fiiliyata geçirilmedi. Tomwood'un forma çantanın derinliklerinde kaldı. Portland'da barda tanıştığı bir Norveçli'den takas yoluyla aldığı bu forma Tomwood için çok değerliydi. Zar zor ikna edip, yalvar yakar almıştım. Kendisinin iddiasına göre, Norveçli çocuk kesinlikle sarhoş değildi ve bir BJK rozetiyle bu formayı takas etmişti. Gururla anlatır durur bu hikayeyi, Beşiktaş'ın büyüklüğü der geçer giderdi. Burdan itiraf ediyorum; ben hiçbir zaman inanmadım bu senaryoya.... Tomwood, McAllister'ı çok severdi. Bu forma Portland'da ansızın karşısına çıkınca, muhtemelen alkolün etkisiyle çocuğu kandırıp o formayı almayı başarmış. Her neyse, forma Kopenhag seyahati bahanesiyle bende kaldı. Zafer sarhoşluğuyla da bende unutulup gitti o günlerde. Sonra McAllister Liverpool'a imza atınca yine hatırladı ve bir iki kez formayı getir bana çıkışları yaptı. Sonra mevzu tozlandı tozlandı tozlandı.. Nice halı saha maçlarında terlettim o formayı. Pek çok kez çamaşır makinasinda yıkandı o forma. Gün itibariyle veda vakti geldi. Tomwood, bu kez istekli. Utanmadan da sms yollamış: "Cmt.si emaneti getir.. hahaha"

Forma keyfini yerine getirmiş anlaşılan.Baksanıza blog aklına gelmiş. Birşeyler karalamış. Halbukisi benim içim kan ağlıyor...

AVM Çiftleri 101



Kadın: - AAA, hayatım bak Boston sweatshirt'ü..bunu hiç görmemiştik.

1-2 dakikalık duraksama ve iç ses ile hesaplaşmanın ardından

Adam: - Yok canım ya, bu Boston'ın futbol takımının amblemi, sen oradan karıştırdın.
K: - Emin misin, logoları aynı amaaa?? Gerçi "s" harfini eksik basmışlar, olmamış.
A: - Şimdi, buralarda çok bilinmediği için normal, zaten şu yoncaya benzeyen amblem Boston şehrine ait (really?). Futbol takımları bu.
K: - Haklısın galiba.
A: - Haklıyım tabi(hınzırca güler). Sevgilin bilir böyle şeyleri.

Bahsi geçen hikaye, istemeden kulak misafiri olunan, tamamen gerçek bir olaya dayanmaktadır. Sözü geçen sweatshirt ise süpheye yer bırakmaksızın Celtic FC'ye ait olup, Nike'ın neden Boston'ın herhangi bir futbol takımına bu kadar kayıtsız kalıp, merchandise'ını Türkiye'ye ithal etmediği ayrı bir konu başlığıdır.

Ne idim değil



ne oldum diyeceksin. Steve Francis Memphis Grizzlies'e gitmiş. Yolu açık olsun. Grizzlies, Vancouver takımı iken burası bana ufak gelir, parkenin kralıyım ben Kanada da ne işim var diyen de kendisi idi. Şimdi çaptan düşüp kimse suratına bakmaz olunca tıpış tıpış. Ben çoktan unutmuştum kendisini, bundan sonra da pek hatırlayacağımı zannetmiyorum.

Monday, December 22, 2008

One Man Show

Every Monday,
10.30 pm,
@NtvSpor

Sunday, December 21, 2008

PazuBand

Hadi maç Almanya'da oynanıyor diye, ne kadar yadırgasam da, Hertha Berlin maçına Lincoln'ün kaptan olarak çıkmasını kabullenmeye çalıştım. Gençlerbirliği maçı için seromonide yine Lincoln'ü görünce kendi kendime "Servet var, Arda var, niye yine Lincoln?" diye sordum... Yönetimin kararıdır, belki de teknik heyetin. Ama her kimin kararıysa ben benimsemedim. Eleştirdim.Buraya kadar herşey tamam.
"Kaptanlık konusunda çok fazla konuşmak istemiyorum. Bu takımda Cüneyt Tanmanlar, Bülent Korkmazlar, Hakan Şükürler kaptanlık yaptı. Ben de yapmayı elbette isterim ama yönetimimiz bu şekilde uygun gördüyse bu karara da saygı duyarım ama artık asla 2. kaptanlığı kabul etmem."

Arda kardeş, iyi çocuksun, teknik topçusun, centilmen adamsın, herkesin göz bebeğisin... İyi de dur hele ya. Bismillah. Bir destur çek. Rest çekme. Nasıl bir açıklama bu? O pazu band illa sanada gelecektir. Sabır en büyük erdemdir. Sıranı bekle. Sıranın geldiğine inanıyorsan, hakettiğini düşünüyorsan-ki doğal hakkındır- demogoji soslu, kinaye kokulu fevri çıkışlarını basın önünde yapıp bir yerlere mesaj yollama. Hiç olmadı bu iş. Bence kendi kendinin notunu kırdın. Belki de niye sana verilmedi bu pazuband, bize biraz ipucu verdin.

FIFA Club World Cup Japan 2008

Şampiyon Manchester United

Koleksiyoner Alex Ferguson

Kolbastı

Trabzonsporlu futbolcular, Avni Aker'de galip geldiği her maç sonrası sahanın ortasında "kolbastı" oynuyor. Şüphesiz bu performansı sergilerken en dikkat çeken isimler Song ve Yattara oluyor.Biri Kamerunlu diğeri Gineli iki futbolcunun Trabzon'a özgü kolbastıyı en iyi şekilde kotarmaya çalışıyorlar. Yukarıdaki kare de dün, Sunderland'in Hull City deplasmanında 4-1 galip geldiği maçtan. Kenwyne Jones ve Djibril Cisse , kolbastının İngiliz versiyonunu oynarken...

Djibril Cisse

Hull City - Sunderland
20/12/2008

Saturday, December 20, 2008

Beckham Milano'da




Milan Store'un vitrini... Beckham formanızı ayırttn diye uyarıda bulunuyor.

Kabus Gibi Çöktün Üzerime

Brandon Roy

Monday, December 15, 2008

Bastian Schweinsteiger

Bastian Schweinsteiger’in sözleşmesi sezon sonu bitiyordu. Juventus ve Real Madrid, bonservis bedeli ödemeden böylesine bir yıldızı kadrolarına katmak için pusudaydılar. Ancak "şimdilik" herşey rafa kalktı. Bu sabah Bayern kulübünden yapılan resmi açıklamaya göre, Schweinsteiger'in sözleşmesi 2012 yılına kadar uzatılmış. Bir önceki cümlede şimdilik dedim, çünkü atılan bu imza, yıldız futbolcunun gelecek sezon başka takımda oynayamayacağı anlamına gelmiyor. Nede olsa herkesin bir bedeli var. Kim bilir belki bu bedel Schweinsteiger'in yeni sözleşmesinde yazıyordur...

Geri Döndü

Santos Mirasierra, Ultras Marsilya grubunun amigosu, kimilerine göre sadece megafoncusu. Ama neticede Marsilya taraftarı ve tribünün önde gelen adamlarından biri. Yaşanan süreci tekrar yazmama gerek yok. Herkesce malum... Kefaletle serbest bırakıldıktan sonra Santos Mirasierra, ait olduğu yere, tribünlere, geri dönmüş. Resim dün oynanan Lyon-Marsilya maçından.

Sunday, December 14, 2008

Haftanın Maçları #24

Barcelona 2 - 0 Real Madrid
Sevilla 1 - 0 Villarreal
Liverpool 2 - 2 Hull City
Portsmouth 0 - 3 Newcastle United
Chelsea 1 - 1 West Ham U.
Reggina 0 - 2 Sampdoria
Juventus 4 - 2 AC Milan
Lyon 0 - 0 Marseille
Feyenoord 0 - 1 AZ Alkmaar
Club Brugge 1 - 4 Standard Liege
Boca Juniors 3 - 2 Colon
Argentinos Juniors 0 - 1 San Lorenzo
Tigre 1 - 0 Banfield

Takipteyiz #4

Paolo De Ceglie
Juventus F.C.
17/09/1986

İtalya'da Hollanda Kıvamı

İtalya Ligi Serie A'da 16. hafta mücadeleleri, Juve-Milan karşılaşması dışında sonuçlandı. Toplam dokuz maçta tam 35 gol atıldı. Bu gol adedi pek alışık olduğumuz bir durum değil. Bu hafta Serie A, Hollanda ligi tadında geçti diyebiliriz. Sezon başından bu yana geride kalan haftalara hızla bir göz attım. Bir maç eksiğine rağmen sezonun en gollü haftası geride kalmak üzere.Tabi bu bol gollü haftanın iki golünün Sampdoria'dan geldiğini de not düşmem gerek. Ender görülen bir durum. Sampdoria deplasmandan üç puanla dönüyor.

edit: Juventus 4 - 2 AC Milan... Toplam gol sayısı 41'e çıktı. İddialı olmak istiyorum. İlerde ben demiştim demek istiyorum. Sezonun kalan haftalarında bu gol sayısına bir daha ulaşılamaz!... Nokta...

Friday, December 12, 2008

Dedem Ve Uğur

Rambo Yusuf'un ismi bu blog satırlarında yer bulunca, Uğur Tütüneker ve İsmail Demiriz ikilisini atlamam mümkün değil. Sarı-kırmızılı formayı giyen futbolcular arasından en sevdiklerim top 10 diye bir liste yapsam, banko 3-5 isimden ikisidir. 2000'lerin başında ortak olup kebapçı açmıştı bu ikili. Bugünlerde akıbeti nedir bilemiyorum.

Bir dönem Doğan Babacan rüzgarı vardı. Kendisi babamı sevdiğinden ve benim sıkı bir Galatasaraylı olduğumu bildiğinden sağolsun sürekli bilet yollardı. Bizde Ali Sami Yen numaralısından maç izlerdik. Ben, babam ve dedem... Yine bu maçlardan biriydi. Sezonu tam hatırlamıyorum. Sene 89... Galiba Galatasaray Karşıyaka maçıydı. Arabayı otoparka bırakmış, yavaş yavaş numaralı kapısına doğru yürüyorduk. Maçın başlamasına 1,5-2 saat vardı. Numaralı girişi çok kalabalıktı. Bizde o düzensiz kalabalığa katılıp içeri girmeyi bekliyorduk. Derken bugüne kadar kimseye bağırdığını duymadığım dedemin sesi yükseldi o karambolde. Olan biteni anlamaya çalışırken, gişenin önündeki demirlere çıkmış eşorfmanlı bir adam gördüm. Önce emin olamadım. Ama dedem kızgın bir ses tonuyla bir kaç kez "uğur, uğur" diye bağırınca, demirlere çıkan adamın Uğur Tütüneker olduğunu fark ettim. Kalabalığı yararak bir arkadaşını tribüne sokmaya çalışıyordu. Fakat dedemi kızdıran durum içeri sokulmaya çalışılan adam değil, Uğur Tütüneker'in soyunma odasında olması gerekirken, stad dışında bulunup bu işlerle uğraşmasıydı. Dedemin; "Ne işin var burda, ısınmaya çıkmayacak mısınız oğlum siz!" cümlesi aynı tazeliğiyle kulaklarımda. Uğur'un bu azardan(!) sonra dedeme cevap vermeye çalışıp, mahçubiyet içerisinde olay yerini apar topar terk edişi de süperdi.

Tüm hayatı boyunca ağzına sigara sürmeyen, kendine çok iyi bakan edebiyat düşkünü dedem, 78 yaşında akciğer kanserinden vefat etti. Öldüğü gün Fenerbahçe, Pendikspor'a kupada elenmişti. Aynı sezonun sonunda tutkuyla bağlı olduğu takımı UEFA Kupası'nı kazandı.

Tokat

Türkiye'de yeni yeni gece maçlarının oynanmaya başladığı zamanlar. Dönemin tek ışıklandırılmış İstanbul stadı, İnönü, Galatasaray-Fenerbahçe derbisine ev sahipliği yapıyor. Şiddetli sağnak yağmur var. Galatasaray karşılaşmayı Tanju'nun golleriyle 2-1 kazanıyor. Ama o akşama dair aklımdan silinmeyen tek sahne, bizim Rambo Yusuf'un taç çizgisi kenarında, Fenerli Arap İsmail'in kafasına salladığı tokat... Bir kaç saat önce, beni yıllar öncesine götürüp o nostaljik dakikaları tekrar yaşatan Morgan De Sanctis'e teşekkür ederim...



Şimdilerde Yusuf Altıntaş, nam-ı değer Rambo Yusuf

Thursday, December 11, 2008

B.Rovers'da Menajer Paul Ince'in Geleceği Belirsizken

Defender Danny Simpson revealed: “When we saw Tugay, we said ‘You all right, gaffer?’ Making a joke of it is the only way you can deal with it.”

Monday, December 8, 2008

Derby'den

La Gradinata Sud

Sunday, December 7, 2008

Torezege!...

Torezege'nin "i'll be back..." yemeği vardı. Yedik, sağlam içtik, çok güldük, müthiş eğlendik. Ama gecenin özünde burukluk vardı. Ne de olsa aramızdan birini uğurluyoruz. Döneceğini bilsende işin içinde bir gidiş olması insana dokunuyor. Bu resmi uğurlama töreninin ardından biraz daha zamanımız var. Bir,iki informal buluşma illa ki olacaktır. Sanırım en sonuncusu daha bir dokunacak...


Bu haftasonu Genova derbisi vardı. NTVSpor maalesef yayınlamadı. Bu tercihleri nedeniyle notlarını kırdım. NTV için Serie A; Inter, Juve,Milan ve az biraz Roma'ymış.. Gerçi, Lincoln, Kewell ve Baros üçlüsünün bünyede yarattığı keyfi sürdürme açısından maçı izle(ye)mediğim iyi olmuş. Toplam 57 faul düdüğü, 11 sarı kart ve tek gol...


Sampdoria [0 - 1] Genoa
50' D. Milito

Thursday, December 4, 2008

Sue Bird'ün Diagonal'e selamı var


Yazdık geldi.

En son geçen sene karşılaşmıştık Mercer Street civarında, cebimizde fazla para yoktu, Key Arena'nın yukarı ücralarında, sahaya planör panoraması şeklinde bakabilmiştik ancak, Storm'un galibiyeti Sue Bird'e olan saygımızı katlamıştı. Ekim ayında da bir entry girmiştik WNBA finalleri vesilesiyle. Uzatmayalım, yazdık geldi. Hatta yazdık geldiler, Bird yetmiyomuş gibi Lauren Jackson'da geldi, Diana Taurasi'de. Hadi Kelli Miller'ı da es geçmeyelim.

WNBA sezonu yazın oynandığı için, kışın kendilerini Avrupa semalarına atıyor bu hanımefendiler (bkz. bizim bayanlar ligi), topluca Spartak Moscow Region formasıyla Kadıköy'deydiler bu sefer de. Fenerbahçeli bayanlar ellerinden geleni yapıp, tebriği hakettiler ama karşılarında ufak bir All-Star kadrosu vardı dersek abartmış olmayız herhalde.

Kargin'la saat altı civarı başlayan akşamımız güzel neticelendi, Tifo ve Torezege makul sebeplerden dolayı yanımızda değildi. Maçı izlerken bir ara Kargin'in "Seattle'ın karmaşık sokaklarından, Kadıköy'ün pis sokaklarına, ne acayip.." dediğini de hatırlıyor gibiyim. Maç sonu Bird'le iki hoşbeşimiz oldu, yorgun gözüküyordu, kolunun altına sıkıştırdığı ayakkabılarıyla yine de bizi kırmadı, ayaküstü bizim blogu ve aklıma takılanları anlattım. Ufak bir gülücük attı, kendisinin de bir ara blog hazırlamayı düşündüğünü söylese de, zamansızlıktan dolayı bir türlü fırsat bulamadığından yakındı. Banner'ımızı ve birkaç parça eşyamızı da imzalayıp minibüse doğru yol aldı.


Lauren Jackson'ın uzun olduğunu biliyorduk ama bu kadar havalı olduğunu bilmiyorduk doğrusu, kısa sohbetimiz esnasında iki cümlesinden biri "cool" ile başlıyordu. "Muhtemelen şu anda dünyanın en iyi kadın oyuncusu" dedim içimden ve muhtemelen haklıydım.


Taurasi pek hareketliydi, bol bol güldü, bizi de güldürdü.

Daha ne yazayım bilmiyorum, Bayanlar Euroleague tarihinde ilk defa deplasmanda 100 sayı atılmış sonradan öğrendiğime göre, dipnotumuz bu olsun, blogu istatistik kağıdı gibi kullanmak hoşuma gitmiyor. Bir iki resim ekledim, daha anlamlı. Bay Pegasus'a da teşekkürlerimizi iletelim unutmadan. Gecenin geri kalanı bol kafein ve uzun, mutlu bir yürüyüşten ibaret. Diagonal Sosyal Sorumluluk Projeleri kapsamında minik kuş'u seviyor.

Monday, December 1, 2008

Sakata Gelmek

Juventus, Galatasaray, Real Madrid ve Inter gibi bu sezon sakatlıklardan yana muzdarip bir başka takım da Feyenoord. Denny Landzaat, Jonathan de Guzman, Michael Mols, Andwele Slory ve Luigi Bruins gibi futbolcuların arasına son katılan isim, haftasonu oynanan Vitesse maçında sakatlanan Tim de Cler oldu. Bu gelişmelerin ardından Hollanda kulübü Erasmus Üniversitesi Sağlık Merkezi ile çalışma kararı almış. Feyenoord'da sakat oyuncuların çokluğunun yanı sıra, en çok can sıkan nokta, sakatlanan futbolcuların iyileştikten kısa bir süre sonra tekrar sakatlanmaları. Bunun nedeni olarak üzerinde durulan nokta ise yanlış antreman... Üniversite'yle yapılacak ortak çalışmada da ilk olarak takımın antreman metodlarının inceleneceği söyleniyor. Feyenoord'un ligde ki durumu ise içler acısı. Ne zaman baksam, sürekli puan kaybetmekteler. Lider AZ ile aralarında 13 puan var ve 11. sıradalar.... Yazının başlığına gelince; ülkemizin güzide gazeteleri ne zaman bir takımda sakat sayısı artsa bu başlığı atıverir; CimBom Sakata Geldi.. Tıpkı basketbolda farklı kazanan Efes Pilsen için Efes Köpürdü ya da Türk Telekom bir maç keybettiğinde Telekomda Hatlar Kesik klişeleri gibi..

Stade Rennais F.C.

Ligde 14 maçtır kaybetmiyorlar. Lider Lyon'un beş puan gerisinde, ikinci sıradalar.