Saturday, June 30, 2007

Galli Real Sociedad

Küme düşen Real Sociedad yeniden Primera Division'a çıkmak için Galler futbolunun kapısını çaldı. Kulağa ilginç gelebilir ama hikayenin odağında Galli futbol adamları olunca durumu başka türlü tarif etmek imkansız. Miguel Angel Lotina sezon bitimiyle görevinden ayrılınca Sociedad teknik direktör arayışına girmişti. Ardından başkan Maria de la Pena yeniden yapılanma kararı aldı. İlk iş sportif direktörlük görevini teslim edebilecek iyi birini bulmaktı. Galler milli takımının teknik direktörü olan ve daha önce 3 kez Socieadad'ı çalıştıran John Toshack, teklifte bulunulan ilk isim oldu. Ancak Galler futbol federasyonu John Toshack'ı kesinlikle bırakmayacağını açıklayınca, başkan Maria de la Pena'da eski Sociedad futbolcusu Salva Iriarte'yi sportif direktör olarak transfer etti. Nereden mi? Galler milli takımından... Böylece 55 yaşında ki Salva Iriarte, Toshack'ın yardımcılığını yaparken kendini aniden Sociedad'da sportif direktör olarak bulmuş oldu. Salva Iriarte'nin ilk görevi ise takıma bir teknik direktör bulmaktı. Bu arayış çok uzun sürmedi. Çünkü Sociedad Toshack'ın önerisiyle Fulham'ın eski tenik direktörü Galli Chris Coleman ile anlaştı. Böylece taşlar yerine oturmuş oldu. Galler milli takımından sportif direktör, Galli bir teknik adam ve perde arkasında şüphesiz bu ikiliye akıl hocalığı yapacak Galli John Toshack... Oldu olacak sezon öncesi Cardif City ile de bir hazırlık maçı yapılırsa her şey tam olur... Gelelim resimdeki adama; Dean Saunders... Salva Iriarte Galler milli takımından ayrılınca boşalan yardımcı antrenörlük görevine Saunders getirildi. Haliyle olayın kıyısından köşesinden Saunders gibi biri geçiyorsa affetmem onun resmini koyarım. Sarı-kırmızlı forma için ter akıtmış, o kadar da torpil olsun!...

İtalya'ya bağlanıyoruz

Bu sene bir hayli hareketli geçiyor transfer dönemi. Hatta geride kalan yıllara göre dedikoduların sayısı da bir hayli fazla. Ve pek çok transfer söylentisinin içinde dev isimler ve dev kulüpler aynı anda anılıyor. İşte buna son örnek Corriere dello Sport'un manşetinde. Zaten onlar da benim gibi düşünüyor olsa gerek ki"Grandi affari, grandi trattative" yazı vermişler.. Haberi pek detaylandırmaya gerek yok aslında. Her şey çok net ortada. Milan, Inter ve Juve transfer telaşında. Corriere della Sport'a göre Milan, Capello'nun manevi oğlu Emerson hakkında Real Madrid'in alacağı kararı bekliyor. Brezilyalı oyuncuyu serbest bırakırlarsa gideceği adres belli gibi. Inter başkanı Moratti de Pato* için 25 milyon euro teklifte bulunmaya hazırlanırken, Juve'nin Lampard için Barcelona ile çekişeceğini yazıyor gazete. Açıkçası Lampard transferi dışında diğer iki transfer çok uzak bir olasılık değil. Bekleyip göreceğiz. Reha Erus*, Roma...
*Alexandre Pato; 18 yaşında, forvet, Internacional'da oynuyor
*Bir de Lütfullah Göktaş var NTV Roma muhabiri.

Milletin Kılı Tüyü Bizi Gerer Mi?

Liverpool'un menajeri Rafa Benitez sezona yeni sakallarıyla girmeye hazırlanıyor. İspanyol teknik adam Sissoko’nun sözleşmesini yenilediği gün yeni imajıyla ilk kez objektiflerin karşısına çıktı. The Sun internet sitesinde resmen Benitez ile kafa yapmış bugün ve kendisine derhal o sakalları kesmesi için çağrıda bulunmuş. Ayrıca gazete Benitez'in telaşla kalkıp sakallarını kesmeyi unutmuş olabileceğini yazıp, bu durumun kalıcı olacağına inanmak istemediğini de göstermiş. İngiliz futbolunda tüm zamanların en kötü sakallarından biri olarak gösterilen bu tarz bence de Rafa'ya yakışmamış. Tabi İngilizler olayı çok abartmış. Ama şu haliyle Benitez teknik direktörden başka her şeye benzemiş..

Friday, June 29, 2007

Allah Rızası için bi Inter abi be!

Gianluca Pagliuca bir dönem Sampdoria'da forma giymiş nice yıldızdan biri. Esasında Pagliuca'nın ününe ün kattığı takım 5 yıl formasını giydiği Inter. Son oalrak Ascoli'nin kalesini koruyan Gianluca Pagliuca, önümüzdeki yıl kariyerini noktalamadan önce son kez Inter formasını giymek istediğini söylemiş. Bu arzu ve istekle yanıp tutuşuyormuş. Başkanı severmiş, taraftarı sevrmiş, zaten teknik direktör Mancini arkadaşıymış. Yapın bir güzellik ağabeyimize. N'olur yani!... Galatasaray UEFA Kupası'nı kazanırken Bologna ile oynamıştı. Hakan Şükür havada asılı kalıp kafayla bir gol atmıştı. Gianluca Pagliuca'da "kariyerimde yediğim en güzel kafa gollerinden biri" itirafında bulunmuştu. Delikanlı adammış dedim. Ne de olsa eski Sampdorialı. Gerçi ne zaman çıkartma biriktirmeye karar versem hep en çok çıkan isimlerden biri olurdu. Bu nedenle hafif bir gıcık durumum vardı kendisine karşı. Ama Bologna maçı bünyede ona karşı hiç bir olumsuz hissiyat bırakmadı. Lafın özü kardeşim alın bu adamı Inter'e. 40'ına gelmiş, mutlu edin ya...

"En Güzel Basın"ın İlgisi

Bayern Munih'e transfer olan Miroslav Klose sağlık kontrolünden çıkarken... Kamera, kameraman, basın, basın mensubu vs... Böyle olacaksa tamamdır ya!

Thursday, June 28, 2007

Torres'i Satanı Bizde Satarız!

Fernando Torres ile ilgili sezon bitiminden bu yana onlarca transfer haberi çıktı. Son dönemde isminin birlikte anıldığı takım ise Liverpool. Ancak bu kez bu transferin gerçekleşme olasılığı bir hayli fazla görünüyor. Onu takımında görmek isteyen Benitez'de hatırı sayılır bir meblayı Torres için gözden çıkarmak üzere. Şüphesiz böylesine bir transferin gerçekleşmesi durumunda en büyük üzünütüyü Atletico Madrid tarafatarının yaşayacağı belli. Çünkü pek çok kez çocukluğunun takımı Atletico'ya, aşkla bağlı olduğunu dile getiren Torres'in gitme ihtimali bile onları sokağa dökmeye yetmiş. Atletico taraftarları, Torres'in satılmasına karşı olduklarını Madrid'de gerçekleştirdikleri bir yürüyüşle tüm İspanya'ya duyurmuşlar. Bu gelişmelerin ardından, kulübün en büyük hissedarı olan Miguel Angel Gil Marin ve başkan Enrique Cerezo ikilisinin üzerindeki baskı iyice artmışa benziyor. Gil Marin'in "hiç kimse vazgeçilmez deyildir" çıkışı da bu baskının getirdiği bir hata olsa gerek.

Bir aralar Van der Meyde vardı

Ajax alt yapısnın dünya futboluna sunduğu yüzlerce isimden biri Van der Meyde... Hollandalı oyuncu özellikle 2002/2003 sezonunda sergilediği futbolla transfer piyasasında repütasyonunu iyiden iyiye arttırmıştı. Zaten aynı yılın yaz ayında Inter'e imza attı. İtalya'da beklentilere karşılık verilemeden geçen iki sezonun ardından Everton'ın yolunu tuttu. Gerçi Inter gibi önüne geleni transfer eden bir kulüpte "beklentiler nasıl karşılanabilir?" sorusu başlı başına tartışılması gerek. Konuyu bu işlerin piri, detay adamı Haşmet Babaoğlu'na havale edip biz Van der Meyde'ye geri dönelim. 2005 yılında Everton ile başlayan macera onun için tam bir kabus oldu. Bitmek bilmeyen sakatlıklar, hakkında sürekli çıkan alkolik dedikoduları, disiplinsiz davranışlar, menajer David Moyes ile yaşanan tartışmalar... Ve galiba sonunda Everton kulübüne ait bardak taşmış. The Sun gazetesinin haberine göre Everton, Van der Meyde'den kendisine yeni bir takım bulmasını istemiş. Şuan 27 yaşında olan bu oyuncuya tavsiyem, kendisine Hollanda da bir Türk bulup kurşun döktürmesidir.

*Bu Hollandalı çocuğun hikayesi bizim Okan Koç'u hatırlattı bana..
* Bir de Van der Meyde'nin klasik bir gol sevinci vardır. Tribünleri silahıyla kurşuna dizer. Ancak Everton formasıyla gol atamadığından iki yıldır tribüne silah çekmişliği yok.

Tuesday, June 26, 2007

Derwall'in anısına!

17 Nisan 1985... Galatasaray ile ilk sezonunu yaşayan Derwall uzak kaldığı şampiyonluk yarışı sonrası Türkiye Kupası zaferiyle teselli buluyordu. Galatasaray iki maç üzerinden oynanan final maçında Trabzonspor'a üstünlük sağlayarak kupanın sahibi oluyordu. Sarı-kırmızlı futbolcular sevinçlerini Alman teknik direktör Derwall'i omuzlara alarak yaşamıştı. Resimde Derwall'i omuzlarında taşıyan futbolcular arasında tanıdık simalarda göze çarpıyor. Arka tarafta Raşit Çetiner ve Rambo Yusuf, ön tarafta İsmail Demiriz ve Adnan Esen...

İçi Boşalan Forma

Mayıs ayının son günü şuracıkta yazmışım olup biteni. Meğersem daha bitmemiş. Italyan futbol federasyonu Flachi'ye verdiği cezayla yetinmeyip üzerine 8 ay daha eklemiş. Bu ceza artırımı üzerine de Sampdoria sportif direktörü Beppe Marotta resmi açıklamayı yapmış. Sekiz sezonun ardından Francesco Flachi'nin sözleşmesi feshedildi. Tribünlerin sahadaki kahramını, o tribünlere veda edemeden takımdan ayrıldı. Geriye ise bir tek forması kaldı.

Jupp Derwall

Galatasaray'da düşünce devrimini gerçekleştiren adam artık aramızda değil. Türk futbolunun başı sağolsun. 1987/88 sezonunu hep hatırlayacağım...

Merseyside Derbisi Değişiyor

Everton'ın mabedi Goodison Park taşınıyor. Kulüp yönetimi yeni stadı Liverpool'un dışına taşıyıp Kirkby'de inşaa etmek istiyor. Söz konusu proje, 55.000 kişi kapasiteli bir stat, otel ve alışveriş merkezlerinin olacağı bir kompleksten oluşacak. Bu planlamanın Everton'a mali açıdan önemli gelir kapıları açacağı kesin. Ancak taraftarlar olaya bu açıdan bakmıyor. "Everton'ı Şehrimizde Tutalım" kampanyasının sözcüsü Alfie Hinks, kulüple toplantı yapıldığını ve Liverpool'un kuzeyinde yer alan 2 arazinin kulüp yetkililerine sunulduğunu açıkladı. Önümüzdeki iki gün boyunca mimarlar tarafından bu 2 arazinin incelenmesi bekleniyor. Fakat her şeye rağmen Everton'ın yeni evi için Kirkby şehri hâlâ en güçlü aday. Taraftarların çoğu 129 yıllık Everton'ın, Liverpool'dan taşınması durumunda tarihi ve gelenekleri ile ters düşeceğine inanıyor. Kulüp açısından da zor bir çıkmaz söz konusu. Zaten başkan Bill Kenwright'ın da bu durumla ilgili çekinceleri var. Başkan, takımı Goodison Park'tan taşıyan adam olarak anılmak istemediğini ama finansal açıdan önemli bir opsiyon olduğu için durumun göz ardı edilemeyeceğini söylemiş. Galiba Merseyside derbisi artık aynı şehrin değil komşu şehrin iki takımı arasında oynanacak. Endüstriyel futbol bu nereden nasıl vuracağı belli olmaz...

Çamaşır Makinesi İtalya'da!


Ofansif ortasaha ve defansif ortasaha oyuncuları vardır. Ama her daim oyunun iki yönünü oynayan orta saha oyuncuları daha özeldir. Yani menajerlik oyunlarında MC denen adamlar. Tiago'da bu adamların krallarındandır. Tıpkı Maresca gibi... Portekizli Tiago Juventus'a transfer oldu. İtalyan kulübü Lyon'a bu transfer için yaklaşık 16 milyon euro ödedi. Fransa'da lakabı "çamaşır makinesi" olan 26 yaşındaki oyuncu imza sonrası Fransa'da ki lakabına atıfta bulunarak Juventus taraftarlarına seslenmiş: "pis topları kazanır, temizler ve onları arkadaşlarıma servis ederim.."

David Trezeguet Yuvada Kaldı!*


David Trezeguet, Serie B'nin son maçı olan Spezia karşılaşmasında yaptığı el kol hareketleriyle "yolcudur abbas bağlasan durmaz" tavırları sergilemişti. Her gün adı başka kulüplerle anılıyordu. Ama hikaye mutlu sonla bitti. Trezeguet 2011 yılı yazına kendisini Juventus'a bağlayan sözleşmeye imza atmış. TuttoSport manşeti Trezeguet ile Nedved ikilisinin sarılırken çekilmiş resmiyle tamamlamış. Çünkü Nedved'de futbola devam, dolayısıyla Juventus'la yola devam kararı almış. Merakım şudur ki; Inter başkanı Moratti yeni sezonla ilgili geceleri kabuslar görüyor mudur?
* Hep bu başlığı atacak bir haber bekliyordum. Yaşasın Türk spor medyası

Sunday, June 24, 2007

Are you retarded??


Amerikalılar birisine sinirlendiklerinde veya karşı taraf anlama güçlüğü çektiği zaman genelde şöyle bir şey söylerler: "Are you retarded?". Türkçe'ye -affınıza sığınarak- "Beyin özürlü müsün?" şeklinde çevirebileceğimiz bu cümleyi herhalde Paris Hilton'a söyleyen çok oluyordur. Karakteristik bir yaş 16+ çocuğunun el yazısı ve süper sümüklü cümleleriyle ne kadar ucuz olduğunu resmini görmeden de anlayabiliyoruz. Bu kızı moda ikonu, anoreksia kahramanı ilan edenler, onun prototopi fahişe oyuncak bebek üreten yabancı firmalar utansın.

Henry'nin Barça'ya gitmesine çok bozuldum. Mektubunu okuyunca daha da çok bozuldum. Bende bu mektubu koyayım dedim ki bir Levent Kırca tadı yakalayabilelim. Az baş ağrılı pazartesiler.

Ringlerde Bir Golcü

Dün Las Vegas'ta IBA Hafif Ortasiklet Unvan maçı varmış. Britanyalı boksör Ricky Hatton , Meksika'dan Luis Castillo'yu 4. round'un sonunda nakavt ederek kemerin yeni sahibi olmuş. Ricky Hatton karşılaşma öncesi ringe gelirken kendisine ait kemerlerden birini taşıyan kişi ise hiç yabancıo değil! Aaaa Wayne Rooney değil mi o ya? Rehabilite edilmesi gereken düzeyde kumar bağımlısı olduğu zaman zaman iddia edilen bu adam sizce bu maça bahis yapmış mıdır?

Commandante #10

Türk futbolunun yakından tanıdığı menajerlerden Becali dün kulüp başkanı olarak resmi açıklamayı yaptı. FC Steaua Bükreş'in yeni teknik direktörü Gheorge Hagi. Steaua formasıyla Dünya futbol sahnesine çıkan Hagi için 3. kez duygusal bir buluşma yaşanıyor olsa gerek. İlk buluşması ilk aşkıyla olmuştu. Ancak bu birliktelik 5 ay sürmüş ve Hagi Romanya milli takımı ile yollarını ayırmıştı. İkinci buluşması son aşkıyla olmuştu. Çoğumuz için çok müthiş bir buluşmaydı. Fakat çalkantılı bir birliktelik yaşandı ve Hagi sadece 1 yıl dayanabildi Galatasray'da yaşanan git-gellere. Şimdi ise son buluşmasını 2. aşkıyla yaşıyor. Bol şans Commandante...

Finallerin Gecesi

Dün gece ilk olarak u21 Avrupa Şampiyonası'nın final karşılaşması ile start aldı. Geçen yılın şampiyonu Hollanda bu şampiyonanın da kazananı oldu. Portakallar oynadığı 5 maçta sadece 2 beraberlik aldı. Tabi tam burada yari-final maçı ile ilgili bir parantez açmak gerek. Normal süresi 1-1 biten Hollanda-İngiltere maçı penaltılara uzamış ve iki takım adına toplam 32 penaltı atılan maçı 13-12 ev sahibi ekip kazanmıştı. Hollanda finalde de turnuvanın sürpriz sayılabilecek takımı Sırbistan'ı 4-1'lik skorla geçti.
Gecenin son final maçı İspanya'daydı. Başkent Madrid, Kral Kupası finaline ev sahipliği yaptı. İspanya'da futbol sezonu bir türlü tamamlanmadı. Futbolculara resmen acıdım. Artık koşacak hâlleri kalmamış. Kimi takımlar gelecek sezonun hazırlık maçlarını yaparken, UEFA 2007/2008 sezonuna Inter-toto kupası maçlarıyla start verirken, Sevilla ve Getafe 2006/2007 sezonunun son maçını oynuyordu. Getafe savunmasının büyük hatası sonucu Kanoute'nin 11. dakikada attığı golle Sevilla maçı 1-0 kazandı. Hakem son düdüğü çaldığında Sevillalı yedek oyuncular bile sevinmek için sahaya koşarak girecek gücü zor buldular . Sevilla adına müthiş bir sezon geçti. Monaco'da kazanılan Avrupa Super Kupası ile başlayan maraton, UEFA Kupası, lig 3.'lüğü ve İspanya Kral Kupası ile noktalandı. SAnırım çıtayı biraz yükseltme vakti onlar için yaklaşıyor. Enzo Maresca'yı da Şampiyonlar Ligi'nde izlemek isteriz....

Saturday, June 23, 2007

Veda Mektubu

Bir önceki Henry yazısında sizleri daha fazla detaya boğmak istemedim. Bu nedenle Henry'nin Arsenal kulübü ve taraftarlarına yazdığı veda mektubunu ayrı bir başlığa çektim. Mektubu okuyunca, buraya haftalar önce yazdığım David Dein haberi geldi aklıma. Dein'in Arsenal için ne kadar önemli bir figür olduğu Henry'nin gidişiyle iyice ortaya çıkmış oldu. Gün olur Wenger'de Arsenal'e veda ederse, mutlaka onun yazacağı mektubun bir yerinde David Dein ismi geçecektir.

Henry Barcelona'da...

Sabaha karşı sıcacık bir tomwood yazısı blogumuzun sepetine bırakılmışken üzerine insanın bir şey yazası gelmiyor. Ancak bazı tarihi anları insanın blogcuğuna not düşesi geliyor. Atlamamak lazım diyerekten konuya girelim.. Thierry Henry 24 milyon euroluk bonservis bedeliyle Barcelona'ya transfer oldu. Yazılıp konuşulacak çok şey olabilir bu transferin üzerine. Henry'nin 1. torba takımlarına terfi ettiğini söyleyebiliriz mesela... İngiltere'ye nazaran biraz daha düşük tempolu futbolun oynandığı İspanya liginde çok daha fazla etkili olabileceği yönünde tahmin yürütebiliriz. Bu transferi , Küçük maçların büyük topçusu yakıştırmasından kurtulması için Henry adına bir fırsat olarak nitelendirebiliriz. Wenger'e bir türlü istediği transfer bütçesini veremeyen Arsenal yönetiminin, Henry transferini acil çıkış kapısı olarak kullandığını düşüneniz bile çıkabilir. Ya da Wenger'in Arsenal ile son demlerini yaşadığını açıkça ortaya koyabiliriz. Eto'o'ya kadar uzatılabilcek yorumlar sinsilesi bu satırları doldurur. Ama gerek yok. Ne de olsa pek çok taş kısa sürede yerine oturacak. Henry'nin transfer haberini ilk olarak Cadena Ser adındaki İspanyol radyosu duyurmuş. Sonrasında ise haber tüm internet portallarına sıçradı. Dün gece bu önemli gelişmeyi manşetine taşıyan Soccernet ise çok güzel bir resimle haberi sundu. Getty Images'den alınan kare çok manidar. 25 Nisan 2006 UEFA Şampiyonlar Ligi Yarı Final Maçı; Villereal - Arsenal... Bizim finallerin gediklisi Jimmy Jump yine sahada. Arsenal formalı Henry'i o zamandan gözüne kestirmiş olacak ki Barcelona formasını hızlıca bizim Fransız'a hediye ediyor. Gerçekten haberi tamamlayan bir resim olmuş.

Friday, June 22, 2007

Multi Fonksiyonel Yazı


Sevgili Diagonal okurları,

İki haftadır susmayan telefonlarım, "neredesin, neden yazmıyorsun" çığlıklarınız beni acilen tekrar yazmaya, arayı kapatmaya ve hatta Monte Carlo'dan yurda dönmeye itti. Bu arada blog'umuzu sahipsiz bırakmayan, analiz üstadı, sevgili ortağım Tifo'ya teşekkürü bir borç bilirim. Herşey bir tarafa Monte Carlo'ya gidebilecek param olsa, Monte Carlo'ya değil Prag'a falan giderdim. Ayrıca "telefonlarım" ibaresini kullanmakla yalan söyledim zira sadece bir tane telefonum var.

Efendim, sevgili Tifo’nun Diagonal sayfalarından daha önce verdiği “Televole Biraderler” haberine bir ekleme de benden gelsin.Kaç gündür yazayım sırf ben değil başkaları da gülsün diyordum nasip artık bugüne imiş.

Yıldız transferlerinde imza atıldıktan sonra toplar sektirilir, “Abi buraya” şeklinde gündüz flaşörleri patlatılır, dandik resimler çekilir malumunuz. Ertesi gün de bunları gazetelerin spor sayfalarında okuruz (Tabii haberi Milliyet’te okuyorsak, resimlerin nasıl kendi kendilerine deforme olduğunu ve renk kaymalarının nasıl bir ahenk oluşturamadığını gözlerimizi ovuştururken anlamaya çalışırız o ayrı.) . Roberto Carlos’un imza gününde de kenardan malzemeciler kıpırdanmaya, masaları, flamaları nasıl toplayacaklarını düşünmeye başlamışlardı ki Murat Özaydınlı yine bombalarını açık olduğunu unuttuğu mikrofonların önünde patlattı. Aziz Yıldırım’ın kulağına eğilip “ Bırakalım iki top sektirsin” diye lokal mahalle takımlarının fena halde geniş polo yakalı yönetim kurulu (!) mensupları gibi konuşurken birazdan “İki çay koy, Selim Abi’yle yukarı geliyoruz,yeni çocuğu izleyeceğiz” diyeceğini düşünmüştük ki, Murat Bey asıl baklayı Roberto Carlos’a doğru o zaman ağzından çıkardı:

“Can you play football?”

Bu vahim İngilizce’nin ardından Roberto’nun 15 senelik kariyerini hiçe sayıp sözleşmeyi yırtmasını bekledik ama olmadı.Bu paragrafı “Türkçe düşünüp İngilizce konuşmaya çalışanlar” olarak etiketlendirmek ayrıca mümkün.

“Biraz da Gülelim” köşesinden daha mühim şeylere geçelim. Hava haftasonu 45 derece olacak diyorlar. Doğrudur. Daha dün evde, bizim oralarda pek rastlanmayan ölçülerde bir sivrisinek ve iki arı öldürdüm ki gerçekten boyutlarını görünce sevgili kedim çirkin arkadaşlarını çağırdı zannettim. Bu ve benzeri apokaliptik mevzular üzerine filmler, belgeseller çekilmeye de devam ediliyor. ”11th Hour” bu serinin son halkası. Mihail Gorbaçov’dan, herkesin favori bilim adamı Stephen Hawking’e, 50’nin üzerinde kendi alanında uzman bir persona takımı bu filmde boy gösterip, uyarı ve hatırlatmalarda bulunuyorlar. Filmin anlatıcılığını Leonardo Di Caprio üstlenmiş. Sevmeyeni kesin vardır ama sevenler sevmeyenlere anlatsın durumu ortaya çıkmasın diye estetik/kıskançlık/nefret üçgeninden sıyrılıp bir göz atmanızı tavsiye ediyorum. Buralarda ne zaman gösterilir bilemiyorum ama “An Inconvenient Truth” ile birlikte “Boş zamanlarımda Discovery izliyorum” kitlesine biraz gerçeklik kazandıran bu furyanın belli bir fayda sağladığı aşikar.

Filmlerden devam. Boogie Nights ile gönlümüzü kazanan, Magnolia ile “Hm.”, Punch Drunk Love ile “Eh.” dedirten Paul Thomas Anderson yeni filmi “There Will Be Blood” ile geri dönüyormuş. Bu sefer “Hm.” dedirtmesini umuyoruz. Kendisi gibi karakter analizini hakkını vererek yapabilen az insan var. Ayrıca "Author" triplerine yüz vermeden mütevazılığını korumasını da seviyoruz.

Geçen pazar Beastie Boys konserindeydik. Bu adamları uzun senelerdir beraber takip ettiğim Önderen Bey ile kurtlarımızı güzelce döktük. Bir ara yan taraftan gelen "Wu-Tang Clan Muthafucka!" - en azından böyle bir tonlamayla söylediğini zannediyorum ki yanılıyor- seslerine kulak verdik ki ne görelim. Yurdumun güzide olduğu kadar sıkıcı eskipunk (punk şeklinde okunacak pank değil) topluluklarından Rashit'in solisti bey. Kendisine garip garip bakıp iki "C'mon....." çektik ama son single'ları diyecektim ki buralarda öyle şeyler olmadığı, en fazla maxi-single denen şeyin olduğu ve bunun için Yonca Evcimik'e teşekkür etmemiz gerektiği aklıma geldi. Her neyse son KLİPŞARKILARInın da enfes derecede sıkıcı olduğu aklımıza geldi ve işimize baktık. Zaten konser pek güzeldi, Root Down ve Brass Monkey'de pek coştum ben. Ertesi gün Beastie Boys'un yeni albümleri "The Mix Up" için Yeni Melek'te bir özel show düzenleyeceğini duyduk. Aradım. Yalanladılar. Doğru çıktı. Sinirlendik. Kimbilir hangi züppeler hangi çerez akşamlarına alet ettiler bu muhteşem olması muhtemel konseri. Kendilerine yeni Rashit şarkısını armağan ediyorum ki canları epeyce bir sıkılsın. Bu olay hakkında detayları öğrendikçe burada yazacağım. Son bir not, elimde iki tane setlist var, isteyene bir tanesini hediye edebilirim. Taliplerin Jennifer Connelly'ye benzemesi tercih edilir.

Bu arada Norah Jones geliyormuş. Ben kendisinden önce sahne alacak M.Ward'u izlemek çok istiyorum, Norah Jonesever Tifo'ya buradan duyurayım:Haydi gidelim. Okuyucularımıza da M.Ward'un son albümü "Post-War" tavsiyem olsun. Ayrıca Caz Fest. kapsamında yeni yetme akınına uğrayacak olması muhtemel Blonde Redhead(Haydi gidelim), Anthony and the Johnsons ve bence en mühimi "Spike Lee Presents; The Movie Music Of Spike Lee" var. Linkten detayları öğrenebilirsiniz.

İlerleyen günlerde sentezsiz bir tez/antitez Smashing Pumpkins yazısını buradan okuyabileceğinizin haberi vererek bu akşamı kapatıyorum. Haftasonu aşağıya için bir mp3 bıraktım. Şapkasız dışarı çıkmayın.

Saturday Looks Good To Me - Can't Ever Sleep



Londra'da hayat pahalı

Premier Lig'de konuşulan, istenilen ve ödenilen bonseris ücretleri zaman zaman beni çok şaşırtıyor. Buna son örnek küme düşen Charlton Athletic'in İngiliz forveti Darren Bent. Kulübü 23 yaşındaki İngiliz oyuncu için 18 milyon pound civarı para istiyor. West Ham ile Tottenham transfer için kapışıyor. Ancak Bent Tottenham'ı istiyor. Haliyle kozu eline geçiren Tottenham, Charlton'dan indirim beklemekte. Gelen son haberlere göre ise iki kulüp 16 milyon pound'a anlaşmış. Eder mi? Bence HAYIR!.. Kıta Avrupası'nda bu oyuncuya bu parayı kimse ödemez. Ama başlıkta not düştüğümüz üzere Londra'da hayat pahalı be kardeşim.

Thursday, June 21, 2007

Ağırsiklet Golcü

Bazı topçular vardır dünya tanır, jubilesi bile şova döner. Kimi topçular vardır ki futbolu sevenler için farklı anlamlar ifade eder. Onların vedaları ajanslarda küçük bir haber olarak yer alır. İşte bu 2. kategoriye giren futbolculardan biri Ismael Urzaiz'dir.. Kariyeri Real Madrid'de başlayan, 1996 yazında Bilbao'ya gelen 35'lik dev adam emekliliğini açılamış. İngiltere'den çok ciddi teklifler almasına rağmen, bu saatten sonra ilk 11'de forma giyme şansım artık az demiş ve yeşil sahalara veda etmiş. Nette haberi okurken onunla ilgili yapılan "The heavyweight striker" tanımlaması çok hoşuma gitti. Aynen öyle bir adamdı, ağırsiklet golcüydü. Esasında pek çoğumuzun hayatına Galatasaray ile Bilbao'nun şampiyonlar ligi eşleşmelerinden dahil oldu. Kimimiz Urzaiz ilemenajerlik oyunlarında tanıştı. Bazılarımız da Bask duruşunun, kendi bünyelerinde yarattığı sempatiyle takip eder oldular Urzaiz'i... Bir ara her yaz Türk takımlarının transfer gündemine gelir ama sezon başlayınca biz onu yine Bilbao formasıyla görürdük. 12 sezonun ardından, San Mamés sakinleri artık, attığı gol sonrası arkadaşlarını sırtında taşıyan ağırsiklet bir golcü izleyemeyecek.

Inter--->Serie B?

TuttoSport'un manşetten verdiği habere göre Inter küme düşme riski ile karşı karşıya. Nedeni ise İtalyan futbol kulüplerinin mali tablolarını inceleyen bir kuruluş olan COVISAC'ın raporu... İddiaya göre rapor, Inter'in 2005/2006 sezonu öncesi ligde mücadele etmesi için izin verilmiş olmasına rağmen, finansal açıdan bu izni sağlayan gerekli güvencelere sahip olmadığına dair görüş içeriyormuş. Inter kulübü durumu yalanlasa da raporun İtalyan hükümetine sunulduğu söyleniyor. Moratti de bir açıklama yapmış ve raporu önemsemediğini ifade etmiş. Şampiyonluk 2005/2006 sezonunda Juventus'tan alınıp Inter'e verilince Torino kaynaklı bir gazete olan TuttoSport'un aynı raporda adı geçen Milan ve Adriano Galliani yerine Inter'i manşete taşıması ise gayet anlaşılır bir tutum. Esasında sırf manşete taşımamış. Kendince yorum katıp Inter'i Serie B'ye yakıştırmışlar.

6. Kez Boca

Final öncesi hemen şuracıkta Amerikan vari bir komplo teorisi üretmiştim. Ürettiğimle de kaldım. Boca ilk maçı 3-0 kazanmıştı. İkinci maç Gremio deplasmanında dün gece oynandı. Boca, Riquelme'nin attığı 2 golle bu maçı da kazanmayı başardı. Bu gollerden ilkine ayrı parantez açmak gerekir sanırım... Radyoda Tansu Polatkan bu golü şöyle anlatırdı; "ceza sahası sol yan çizgisiyle ön çizgisinin birleştiği noktanın hemen üzerinden sağ ayağıyla bekletmeden bir vuruş yapan Riquelme sarı-lacivertlileri 1-0 öne geçirdi..." Yalnız bu cümlenin arasında topun doksana gittiğini de sıkıştırmak lazım... Boca bu zaferle, kupayı 6. kez müzesine götürmüş oldu. Böylece kupa tarihinin en çok şampiyon olanlar sıralamasında ikinci sıraya yükseldi.


Wednesday, June 20, 2007

Obafemi Martins'e sıkmışlar

Türk televizyonlarında bu habere şöyle bir giriş yaparlardı muhtemelen; "Milli futbolcumuz Emre Belözoğlu'nun Newcastle'dan takım arkadaşı Obafemi Martins..."N'apalim seviyorz tanımlamarda bizden birilerini kullanmayı.. Neyse konuya geri dönelim Obafemi Martins Pazartesi gecesi Nijerya'nın Lagos şehrinde silahlı saldırıya uğramış. Gece geç saatlerde bir benzin istasyonunda yüzü maskeli üç kişi tarafından aracına ateş açılan Martins, saldırıdan yara almadan kurtulurken, arabada bulunan Remi Onipede isimli arkadaşı hafif yaralanmış. Martins'e göre saldırganların amacı hırsızlık değil. Saldırganların profesyonel olduklarını iddia eden Martins, milli takımın son maçlarında oynamadığı için hedef alındığını düşünüyor.

Martins olay anında nasıl kaçmayı başarabildiğini ise açıklayamıyor. Yani "sırlar kapısı" tarzı programlara konu olacak bir kurtuluş hikayesi olmuş anlaşılan. Doğal olarak yaşananlardan dolayı çok korkan Obafemi Martins, Nijerya'da kendini artık güvende hissetmediğini ve bir an evvel Avrupa'ya geri döneceğini de söylemiş. Bir haber bülteni metni titizliğinde hazırlamaya çalıştığım bu yazıyı şu cümle ile tamamlamak istiyorum; "Nijerya polisi olayla ilgili geniş çaplı soruşturma başlattı."

Tuesday, June 19, 2007

Henry nereye?

Real Madrid başkanı Calderon şampiyonluğun verdiği rahatlıkla konuşmaya başladı. Bir kaç ay önce Henry'yi 20 milyon pound'a Real Madrid'e önermişler. Ancak Ramon Calderon, Fransız futbolcu ile ilglenmediklerini söyleyip konuyu kapatmış. Artık bu açıklamaların arkasında "Henry bize küçük gelir onu alsa alsa Barcelona alır" tarzı bir mesaj var mı bilemeyeceğim... Malumunuz Henry ve Barcelona isimleri uzun süredir birlikte yazılıp çiziliyor. Bugün The Sun gazetesinde çıkan haber sonrası iş daha farklı bir boyut kazandı. İngilizler, Barcelona yöneticisi Feran Soriano ile Arsene Wenger'in Paris'te gizlice bir araya geldiklerini iddia etti. Habere göre Katalan kulübü Rijkaard'ın istifa etmesi durumuda Wenger'i teknik direktör yapmak istiyor. Eğer bu senaryo gerçekleşirse Wenger'in sağ kolu olan Henry hocasını İspanya'da yalnız bırakmaz.
Phil Ball şüphesiz İspanya Ligi'ni en iyi takip eden İngilizler'den biri. Uzun uzun yazar. Her ne kadar bu biraz okuru yorsada La Liga'ya dair tespitleri çok güzeldir. Sezon biter bitmez vakit kaybetmeden yılın 11'ini kurmuş. Daha önceleri söz etmiştim; seviyorum bu tip değerlendirmeleri ve seven illa vardır diye de blogumuzun hizmeti olarak sizlerle paylaşıyorum. İşte Ball'a göre sezonun takımı:
---------------------------------------------------------------------------------------
Kaleci:
Andrés Palop (Sevilla)

Savunma:
Dani Alvés (Sevilla) Gabi Milito (Zaragoza) Antonio López(A.Madrid)

Orta Saha:
David Beckham (Real Madrid) , Andres Iniesta (Barcelona), David Albelda (Valencia) , Lionel Messi (Barcelona)

Hücum:
David Villa (Valencia), David Silva(Valencia), Diego Milito (Zaragoza)

Yedekler: Zigic, Ruud Van Nistlerooy, Fred Kanouté, Raúl Tamudo, Sergio Ramós, Javi Navarro.
--------------------------------------------------------------------------------------

Monday, June 18, 2007

Sen misin golü atan!

Hollanda'da U21 Avrupa Futbol Şampiyonası oynanıyor. Grup maçları dün tamamlandı. A Grubu'nda son şampiyon Hollanda son maçta komşu Belçika'ya bir puan verdi. Böylece iki takım el ele yarı-finale çıkarken Portekiz ve turnuvayı puansız kapatan İsrail gruptan çıkamadı. Asıl kıyamet B Grubu'nda koptu. Dört baba takımı aynı gruba koyarsan tabi kıyamet kopar. Çok güzel maçlar oynandı B Grubu'nda. İngiltere, son maçta grubu lider bitiren Sırbistan'ı yenince, İtalya'nın Çek Cumhuriyeti'ni yenmesi bir işe yaramadı. Çek Cumhuriyeti İsrail gibi grubu sonuncu tamamladı ve turnuvaya noktayı koydu. Gruplarını 3. bitiren İtalya ve Portekiz , Avrupa'dan Olimpiyat vizesi alacak 4. takım olabilmek için play-off oynayacak. Yarı final eşleşmeleri ise şöyle; Hollanda - İngiltere , Sırbistan - Belçika.... Gelelim asıl konuya. Dün oynanan İngiltere-Sırbistan maçı, 1-0 İngiltere üstünlüğü ile sürerken, 77. dakika da İngilizler bir gol daha buldu ve maçı 2-0 kazandı. Yukarıda ki resim karesi 2. golün hemen öncesinden... Matt Derbyshire yerde yatan Slobodan Rajkovic'i farketmiyor ve gelen topu kontrol edip kaleye yolluyor. Gol olunca da ortam aniden geriliyor. Sırp futbolcular Blakburn Rovers forması giyen Derbyshire'ın üzerine yürüyorlar. Bence yanlış adama saldırmışlar. Pozisyonda yerde yatan adamı görüp Derbyshire'a o pası atan adamı sıkıştırmalıydılar.

Madrid'de güneşli bir gece

Victoria Beckham, Tom Cruise ve Katie Holmes... O gözlükler nedir anlayamadım!

Kaptan Tamudo Tarihe Geçti

Raul Tamudo geçtiğimiz hafta Barcelona ağlarına iki gol bırakmıştı. Bu gollerle Tamudo, Espanyol futbol tarihinin en çok gol atan oyuncusu olmayı başardı. Dün oynanan Espanyol-Deportivo La Coruna maçı öncesi Espanyol formasıyla attığı 112 gol ve aldığı en golcü oyuncu ünvanını kulüp yönetimi bir ödülle ölümsüzleştirmiş. Ünvanın bir önceki sahibi ise 1983 yılında ulaştığı 111 gol ile Rafael Maranon'muş...

Göz yaşlarımızı bitti mi sandın?

Çok değil yalnızca 5 sezon önce Real Sociedad taraftarı bu adamlar kaçan şampiyonluğa ağlıyordu. Şimdi ise küme düşen takımlarına ağlıyorlar. Gimnastic'in ardından Celta Vigo ve R.Sociedad ikinci ligin yolunu tutan diğer takımlar oldu. Enzo Maresca'dan ötürü başarıdan başarıya koşsun istediğim Sevilla, şampiyon olabileceği bir sezonu 3. tamamladı. Valencia Sevilla Şampiyonlar Ligi'ne katılabilmek için ön eleme oynayacaklar. Villereal ile Real Zaragoza ise UEFA Kupası'na katılma hakkı elde ettiler.

Madrid'in Gecesi





La Liga'da bitti

Real Madrid 3 - 1 Mallorca... Madrid, 1-0 geriye düştüğü maçın son yarım saatinde bulduğu 3 golle 30. şampiyonluğuna ulaştı. Ev sahibi ekip bu kez şampiyonluk stresinden olsa gerek yine kötü futbolla kazanmayı başardı. Karşılaşma sonrası başta Raul'un matador sevinci olmak üzere tüm futbolcular deli gibi kutladılar şampiyonluğu. Sık sık Beckham ile Roberto Carlos ekrana geldi. Ne de olsa bu kutlamalar bir anlamda onlar için veda partisi tadındaydı. Maçın sonlarına doğru Real Madrid taraftarlarının "viva espana"tezahürtları da sanırım Katalanlar'ın kulaklarını çınlatmıştır. Bir de Madrid karşısında Mallorcalı futbolcuların "aşırı motivasyonları", mağlup duruma düştükten sonraki sertlikleri ilginçti. Gerçi Türk futbolunu yaşayan biri olarak bana yabancı gelmeyen sahnelerdi.


Futbol sezonunu keyifli bir pazar akşamı ile noktaladık. Bunun için Barcelona ve Real Madrid kadar NTV'ye de ne kadar teşekkür etsek azdır. Özellikle son hafta "mikrafonlarımız şimdi Ankara'da" tadı içeren dönüşümlü yayın beni eskilere götürdü. Sevilla maçında gol olunca karşımıza Murat Kosova çıktı. NBA'e kaptırdığımız tecrübeli ismi kapanış gecesi aramızda görmek şahsen beni çok mutlu etti. Güntekin ve Okay ikilisine zaten diyecek birşey yok.

Birde ringin diğer köşesinde kaybeden var. İlk yarılar bitmeden Gimnastic Tarragona önünde farklı öne geçen Barcelona Madrid'den beklediği sonuç çıkmayınca büyük hayal kırıklığı yaşadı. Hatta bu hayal kırıklığı tarftarlarda dahae büyük bir etki yaratmış olmalı. Çünkü maçın sonlarında elinde copuyla polis tribünlere dalıyordu. "El Mundo" başarısızlık deyip, başkan, teknik direktör ve futbolcuları hedef göstermiş. Bu yaz Barcelona'da çok şey değişebilir.